8 Şubat 2010 Pazartesi

kulak

Vikipedi, özgür ansiklopedi
Git ve: kullan, ara
Kulak üç bölümden oluşur:

Dış kulak
Orta kulak
İç kulak
Dış kulağı kulak kepçesi ve kulak kanalı oluşturur. Kulak kanalının derininde dış kulak ile orta kulağı ayıran kulak zarı bulunur. Kulak zarı, üzerine ses dalgaları geldiğinde titreşen ince bir yapıdır. Orta kulak, kulak zarının arkasında bulunan ve hava içeren bir boşluktur. Hava, burunun gerisindeki geniz bölgesinden östaki tüpü ad lı küçük bir kanal ile orta kulağa taşınır. Östaki tüpünün görevi, orta kulak boşluğundaki havanın basıncını dış ortamdaki atmosfer basıncı ile eşitlemektir. Ses dalgalarının kulak zarında oluşturduğu titreşimler orta kulak boşluğundaki küçük kemikçiklerden (örs, üzengi, çekiç) iç kulağa iletilir ve sesi beyine ileten sinirler uyarılır.

Delik Kulak Zarı

Kulak zarı delinmelerinin sebebi genellikle travma ya da enfeksiyonlardır. Kulağa tokat atılması, barotravma denilen basınç değişiklikleri, kafa kemiği kırıkları, ani patlamalar, toka, pamuklu çubuk veya kürdan ile kulak karıştırılması; asit gibi sıvıların kulaktan içeri girmesi gibi nedenlerle kulak zarında delik oluşabilir. Orta kulak enfeksiyonları; ağrı, işitme kaybı ve zarda kendiliğinden delinmeye yol açabilir. Bu durumda kulaktan iltihaplı veya kanlı bir akıntı olacaktır. Bu durum, kulak zarı deliği ile birlikte olan orta kulak iltihabıdır. Tıbbî terminolojide bu duruma "Perforasyonlu Otitis Media" denilir. Bu gibi durumlarda, dış kulak yolu ve orta kulağı ayıran zarda (timpanik membran) bir delik söz konusudur. Sıklıkla ağır işitme, çınlama, uğultu , baş dönmesi , yüz sinir felci ve bazen de ağır işitmeyle birlikte kulak akıntısı ile kendini gösterir, genellikle ağrıya rastlanmaz. Nadir olarak kulak zarına daha önce yerleştirilmiş bir havalandırma tüpü sonrası kulakta kalıcı küçük bir delik oluşabilmektedir.

Aslında kulak zarindaki delinmeler vücut tarafindan hizla tamir edilir. Ancak kulak zarinin tek görevi isitme ile ilgili olmayip dis ortamdan kulagi koruyan, mikroplarin, suyun ve tozun orta kulaga girmesini engelleyen bir bariyer görevi de vardir. Delik kulak zarindan içeriye giren su nedeniyle orta kulakta mikroplarin üremesi son derece kolaydir. Siklikla iyi tedavi edilmemis ve iyi korunmayan kulak zari deliklerinde hastaliga orta kulakta iltihap ve buna bagli kronik degisiklikler, isitme kaybi, bas dönmesi eslik edebilir.

Kulak, çok önemli organlarla yakın komşuluğu olan bir bölgedir. Yüz siniri orta kulaktan geçer, beyin ile çok yakin komsulugu vardir ve denge organimiz iç kulakta yerlesmistir. Bu nedenle kulak zari delikleri çok siddetli yakinmaya neden olmasalar bile eger gerektigi gibi korunmaz ve tedavi edilmezlerse sadece işitme kaybı değil, bas dönmesi, yüz felci, menenjit, beyin apsesi gibi önemli hastaliklara neden olabilirler.

Kulak zarinda delik olan bir kisi bunu önemsemeyip kulagini korumaz ve yillarca kulak akintisi ile yasarsa uygulanacak tedavi artik kulagin isitmesini iyilestirmek yerine sadece kulagin akintisini kurutmak için ameliyata dönüsebilir. Bu nedenle kulagin kendi kendine tamirini basaramadigi ve uzun süreli kulak zari delikligi olan hastalarda operasyon ile kulak zari tamiri, bazen isitme iyilestirmesi için de ek cerrahi girisimler uygulanmasi gerekir.

Özellikle, çocuklarda genizle kulak arasındaki östaki borusu eriskinlere oranla daha kisa oldugundan basit bir nezle bile orta kulak iltihabina yol açabilir. Geniz eti problemi olan çocuklarda da östaki borusu kolaylikla fonksiyon disi kalabileceginden sık tekrarlayan orta kulak iltihaplari görülür. Iyi tedavi edilmeyen orta kulak iltihaplarinda siddetli agri kulaktan bir akintiyla ve rahatlamayla kulak zarinin delinmesine yol açabilir. Eger bu asamada da tedavi saglanmazsa olusan kulak zari yirtigi kalici olup yasam boyu kronik otit dedigimiz ve yukarida bahsettigim ciddi sonuçlara yol açabilen bir hastaliga dönüsür.

Sağlıklıyken değerini bilmeden kullandığımiz pek çok organ gibi kulak da, zarinin delinmesi sonucu sürekli yakinmaya yol açan ve isitememenin ne kadar zor bir durum oldugunu sürekli animsatan bir izdirap haline dönüsebiliyor. Sosyal yaşamda sürekli söylenenleri tekrar ettirmekten utanan bir çok kulak hastası çoğu kez ya dudak okumaya başlıyor ya da mahçup olmamak için anlayamadigi cümleleri anlamis gibi yapıyor.

Kulak zari delinmesi ameliyatla tedavi edilebilen ve kisinin durumunun farkina varmasiyla koruyucu önlemler aldiginda ciddi sonuçlarindan korunulabilen bir hastaliktır. Kulak zarındaki delinme altı hafta içinde kendini onarmamissa zarın tamiri için daha fazla gecikmeden KBB uzmanina basvurmak gereklidir. Bazılarının iyileşmesi aylar sürse de, çoğu kulak zarı delikleri delindikten birkaç hafta sonra kendi kendilerine kapanırlar. İyileşmeleri esnasında kulak sudan ve darbeden korunmalıdır.

7 Şubat 2010 Pazar

BÖBREK HASTALARI VE BAĞIŞIKLIK

BÖBREK HASTALARI VE BAĞIŞIKLIK
Böbrek hastalıkları ve BağışıklıkAşıların gittikçe tam bir şekilde saflaştırılması ve tifoid-paratifoid aşısından vazgeçilmesi nedeniyle bağışıklama sonrası nefropati tıp yayınlarında artık hiç gözükmemektedir.Proteinürisi olan bir çocukta hiç aşı yapılmaması şeklindeki kural, aşı-sonrası böbrek sorunlarıyla ilgili bilgilerimizden değil de, aşıya karşı toleransın düşük olabileceğinden kaygı duyan doktorların aşırı titizliğinden kaynaklanır.1. Aşılanma sonrası böbrek komplikasyonlarıBöbreğin aşılanmaya karşı gösterdiği reaksiyonlar üzerinde ilk olarak, 1916'da NOBECOURTve PEYRE tarafından durulmuştur.10 O zamandan bu yana TAB, DT-TAB, çiçek ve difteri aşılarıyla bağlantı kurulan 171 nefropati vakası derledik.Bu komplikasyonlarda klinik semptom olarak genellikle geçici, bazen aralıklı veya devamlı basit proteinüri veya uygulamayı izleyen birkaç saat içerisinde ortaya çıkan akut hematürik nefrit ya da çok daha ender olarak geçici anüri ya da nefrotik sendrom görüldü.Böbrek hastalıkları, bağışıklama açısından sistematik bir kontrendikasyon sayılamaz.TAB aşısı dışında kalan bağışıklama girişimlerinin önceden mevcut böbrek hastalığının şiddet kazanmasına yol açtığını gösteren hiçbir kanıt yoktur.Böbrek hastalarında aşılanmaBağışıklama sırasında proteinüri keşfedilirse bu çok zaman büyük kaygı yaratır. Nefropatiye eğilimli bir kimsede aşı reaksiyonundan korkulması çok zaman, gerekliliği tartışılabilecek bir karara varılarak bağışıklamadan vazgeçilmesine neden olur.Böbrek hastalığı olan ve aşı uygulanan çocuklardaki spesifik bulguların analizi, henüz oldukça yetersizdir. Bu nedenle aşıların izole, aralıklı veya devamlı proteinürisi veya kronik nefropatisi olan hastalardaki etkinlik ve güvenilirliğin daha fazla araştırılması gerekmektedir.İzole proteinüri ile karşılaşıldığında önce, bunun patolojik olduğu (yani 24 saatte idrara çıkan protein miktarının 50 miligramı aştığı) kesin belirlenmelidir. Ayrıca proteinürinin izole, kalıcı ya da aralıklı olduğunu ortaya çıkaracak böbrek tetkiklerinin yapılması önerilir. Aralıklı proteinüri, temelde ortostatiktir. Bu, büyük çocuklarda ve adolesans çağındakilerde daha sık görülür ve ortostatizm testi pozitiftir.Ortostatik proteinüride birçok araştırmacı, böbrek fonksiyonu incelendikten sonra zorunlu aşılamanın eksiksiz yapılması gerektiği görüşündedir. Şüpheli bir durumda böbrek fonksiyonunun her aşı enjeksiyonundan önce ve sonra ölçülmesi gibi ek bir güvenlik önlemine daha başvurulabilir.İzole ve kalıcı olan, postüral nitelik taşımayan proteinüride görüşler farklıdır: THEROND15 bağışıklamanm parçalı dozlar şeklinde yapılmasını; LENGRANIN3 ve PRUNIER13 ise hiç yapılmamasını önermektedir.Paris'teki Höpital des Enfants Malades'dan Pierre MAROTEAUX, kalıcı, izole proteinürileri olan çocuklarda şu protokole uyulduğu takdirde, böbrek fonksiyonunun bağışıklama sonrası hiç değişmediğini bulmuştur:Difteri-tetanoz karma aşısında ikişer hafta arayla subkütan enjeksiyon olarak:1. Bir yarım doz2. Bir tam doz3. Bir tam doz4. Bir tam dozHer enjeksiyonu izleyen onuncu günde 24 saatlik proteinüri ölçülmesi dahil idrar testi ve Addis sayımı yapılmalıdır; son dozdan 30 gün sonra tekrar idrar testi yapılması gerekir.Oral poliomiyelit aşısı ve BCG, herhangi bir özel kontrol uygulanmaksızın yapılır.Fransız yasaları, tipi ve şiddet derecesi ne olursa olsun gerçek kronik nefropatide her türlü aşıyı kontrendıke kabul etmektedir.Ancak bilgilerimiz, mevcut bir böbrek hastalığının aşılanma sonrası kötüleştiğini, istatistik anlam taşıyacak şekilde gösteren herhangi bir kanıt bulunmadığı şeklindedir.1966'da HAMBURGER ve arkadaşları5 glomerüler nefropatinin, her çeşit aşı bakımından kontrendikasyon yarattığını ve aşılanmanın, hastalığın daha hızla seyretmesine neden olacağını düşünmüşlerdir. Ancak bu araştırmacılar aradan 10 yıl geçtikten sonra kontrendikasyon sınırını, yalnızca aktif dönemdeki lipoid nefroz vakalarını kapsayacak şekilde daraltmışlardır.Kronik böbrek hastalığı olan çocuklarda ve büyüklerdeki aşılanmayla ilgili yayınlar MAROTEAUX 12, JACÛUOT ve arkadaşları6 ve GIUDICELLI ve arkadaşları3 tarafından yapılmıştır.İnfluenza aşısı, kronik böbrek hastalığı vakalarındaki klinik veya biyolojik semptomların ağırlaşmasına veya nüksetmesine neden olmamaktadır.SHET ve arkadaşları14, PABICO ve arkadaşları 12, ORTBALS ve arkadaşları 11, böbrek hastalarındaki influenza enfeksiyonunun çok ağır seyrettiğine dikkati çekmişlerdir. Gerçi immünsüpressif tedavi gören bir grup hastada influenza aşısından sonra elde edilen serolojik sonuçlar, kontrol grubundaki kadar tatmin edici olmamış, ancak influenza'ya karşı yine de yeterli korunma sağlamıştır.MAROTEAUX 12, kronik böbrek hastalığı olan çocuklarda remisyon dönemlerinde şöyle bir protokol uygulanmasını önermektedir:İkişer haftalık aralarla yapılacak enjeksiyonlar:1. % 10'a seyreltilmiş aşının onda biri, intradermal olarak 2 % 10'a seyreltilmiş bir doz subkütan olarak3. Aşı dozunun dörtte biri, subkütan olarak4. Bir normal dozun tamamı, subkütan olarak5. Bir normal dozun tamamı, subkütan olarak6. Bir normal dozun tamamı, subkütan olarakDifteri ve tetanoz bağışık/amaları ayrı ayrı yapılmış ve önce tetanoz, daha sonra da difteri aşısı uygulanmıştır. Difteriye karşı önceden bağışıklanmış çocukların tekrar aşılanmaması için, rutin olarak Schick testi yapılmıştır.Her enjeksiyondan 10 gün sonra bir kontrol muayenesi yapılarak 24 saatlik idrara, çıkarılan protein miktarı ölçülmüş ve Addis sayımı yapılmıştır, idrardaki protein miktarının 10 yaşından büyük çocuklarda 0.10 gram/litre, 10 yaşından küçük çocuklarda 0.05 gram/litre bulunması; dakikadaki eritrosit akışının artması ve 5000'e ulaşması, aşılanma işlemine son verilme nedenleridir.BCG ve oral poliomiyelit aşıları bakımından normal protokoller kullanılmıştır. Poliomiyelit aşısında, her uygulamadan 20 gün sonra 24 saatlik idrara çıkan protein miktarı ölçülmüş veAddis sayımı yapılmıştır.Bu çalışmaların sonuçlarına göre proteinürisi olan hastalarda veya remisyondaki bazı kronik böbrek hastalığı vakalarında aşılanmadan sakınılması gereksizdir. Dikkatle uygulandıkları takdirde bazı aşılar, renal sisteme zarar vermez.İzole, aralıklı veya devamlı proteinürisi olan kimselerde BCG aşısıyla tetanoz, difteri, poliomiyelit, kızamık, kızamıkçık ve kabakulak aşıları, anamnezinde hiçbir böbrek sorunu olmayaniardaki kadar iyi tolere edilebilmektedir. Böbrek açısından zararlı olan aşı, yalnızca tifo-paratifo aşısıdır ve böbrek hastalığı olan kimselerde kesinlikle yapılmamalıdır.Dahası aşılar, elimizdeki az sayıda bilgiye göre, remisyondaki kronik böbrek hastalığı vakalarında da iyi tolere edilmektedir. Ancak bu vakalarda böbrek fonksiyonu, herhangi bir bağışıklama öncesinde ve sonrasında kontrol edilmelidir. Ayrıca bir dozun tamamı uygulanmadan önce azaltılmış dozlar uygulanarak, kişinin aşıya toleransı test edilmelidir.